Zengin İçerik İçin Tıklayınız !

28 Aralık 2016 Çarşamba

HO'OPONOPONO

HO'OPONOPONO NEDİR ?


Sabah yataktan kalktın. Ayılmak için elini yüzünü yıkıyorsun. Kendine gelmen ardından işine gücüne koyulacaksın. Kim bilir bu yeni günde neler yaşayacaksın ? Kimlerle nasıl dialoglar kuracaksın ? Ne haberler alacaksın ? Neler duyacaksın ya da göreceksin ?... Peki tüm bunlar sence dış faktörler mi ? Dışarıdan kulağına gelenler tamamen senin dışından gelen sesler olduğunu mu düşünüyorsun ? Ya da gördüklerinin, başkalarının eylemleri olduğunu senden bağımsız geliştiğini mi düşünüyorsun ? Peki herşey senin dışında gelişiyorsa? O zaman sen kendi hayatının neresindesin ? Tamamen başkalarının oluşturduğu bir hayatı kendine ait bir yaşam gibi mi yaşıyorsun ? Peki ya esasında hayatındaki herşey tamamen senin eserinse ? Herşey ama herşey aslında sen öyle istiyorsun diye o şekilde gelişiyorsa ? Yaşadığın Zenginlik, fakirlik, sağlık, mutluluk, mutsuzluk, vs tamamen senin yarattığın ... Evet bir şey anlamamış olabilirsin açıkcası başlar da ben de çok anlamamıştım...

Esasında hepimiz birer genetik mirasız. Yani Anneden gelen X kromozomu ile Babadan gelen X/Y kromozomunun birleşimi ile oluşan DNA sayesinde tüm bedenimiz ve ruhumuz şekilleniyor. DNA bilinen en büyük depolama aygıtı denebilir. Tüm fiziksel özelliklerinizden karakteristik özelliklerinize ve devamında yaşadığınız tüm anılara kadar herşey burada depolanır. Aslında olay burada kopuyor. Dedenizin depoladığı hatıralar Annenize , Ninenizin yaşadığı anıların da Babanıza aktarıldığını düşünsenize ki olan da zaten bu. Ve onlar da kendi atalarından gelen kayıtlara sahipler. Yani bu durumda 300 önce yaşamış bir insanın kayıtlarını DNA aktarımı ile almış olmanız mümkün. Yani sebepsiz yere Kedilerden korkmanız ya da uçağa binememeniz esasında 300 yıl önce yaşamış bir insanın bir şekilde size aktarılmış  anıları olabilir.

Günümüzde hepimiz teknoloji ile iç içeyiz. Çoğumuz kullandığımız teknolojinin alt yapısını bilmesek de teknoloji bağımlısıyız. Şu an bu okumakta olduğunuz yazı da aslında göründüğü gibi değil yani arka planda binlerce koddan oluşuyor. Ama siz bu yazıyı okuyabileceğiniz normal formatta görüyorsunuz. Peki bu ne demek oluyor ? Aslında bu size hayatınızı açıklıyor. Bilinçli olarak algıladığınız hayatınız esasında bilinçaltınızda olan kodlardan ibaret. Bilinçaltınızdaki kodlarınız şu an yaşamakta olduğunuz hayatı deneyimletiyor, size. Bu kodlar değişken. Kimini DNA üzerinden miras olarak alıyorsunuz kimini ise yaşam tecrübenizde farkında olarak ya da olmadan bilinçaltınıza yazıyorsunuz. Kodlamaları alan bilinçaltınız da size bu kodların bütününden bir hayat oluşturuyor. Özünde kendinden hoşnut olmayan bir insan, çevresinden de saygı görmüyor ama bunu dışarı da arıyor. İnsanların saygısız olduğunu düşünüyor ama aslında olan şu ki  kendi içindeki yani kendi içsel kodlarındaki öz saygısızlığı gerçek hayatta da başkaları üzerinden deneyimliyor.

Ho'oponopoono öğretisinin kurucusu, kimsenin çalışmaya cesaret edemediği, cesaret etse bile kısa sürede ayrıldığı bir Ruh ve Sinir hastasında çalışmaya başlayan bir psikolog. Hastaları hiç görmeden hepsini tedavi edebilmek gibi bir başarı göstermiş. Peki bunu nasıl yapmış ?... Hastaların dosyalarını tek tek okumuş. Devamında bu kişinin neden karşısına bu şekilde çıktığını kendi kendine sormuş. Bunu nasıl çözebileceğini düşünmüş.Anlamış ki bu insanları karşısına hasta olarak çıkaran kendi bilinçaltındaki hatalı anılardan kaynaklı yapılanma. Sonrasında da bilinçaltındaki kod havuzunda bu insanları hayatına çeken kodları temizleme işlemine girişmiş. Peki bunu nasıl yapmış ?... Bu insanları hayatına dahil eden kodlar geçmişten gelen anılardan oluştuğu için bu anılardan af dilemiş. Esasında af dilediği yer, Allah katı. Herhangi bir bireysel özür dileme yok. Özür dileği yer, Allah katı. Kendisinin ya da atalarının sahip olduğu hatalı anılar için özür dilemiş. Af dilemiş. Devamında da teşekkür etmiş. En sonunda da "Seni Seviyorum" diyerek bu hatalı anıları sevgiye dönüştürmüş. Evet bunu nasıl yapmış bilinmez ama bu şekilde o hastaları tedavi etmiş. Hatalı anılara sıkışıp kalan enerjileri serbest bırakmış. Dedenizin 50 yıl önce birine verdiği zarar, karşı taraftan helallik alınmadığı tatlıya bağlanmadığı sürece sıkışıp kalacak çözüme kavuşturulacağı zamana kadar çeşitli şekillerle size kendini hissettirmek için karşınıza çıkacaktır. Esasında bu hatıranın istediği serbest bırakılmak. Dinlerde de hep bahsedilir. Kul Hakkı asla ödenmez diye. Evet birinin hakkını aldıysanız bunu DNA üzerinden ailenize de devredersiniz. Ta ki aileden biri bunu fark edip de bunun için af dileyerek bu sıkışan enerjiyi sevgiyle serbest bırakana kadar.

Bu anlattıklarım bu öğretinin belki de en yüzeysel hali ama bu öğreti üzerine düşündüğüm de  Mevlana'nın bile birebir bu öğreti ile örtüşen sözleri olduğunu görebilirsiniz. Mevlana da bir çok sözünde herşeyin insanın kendi içinde olduğundan bahseder. Uzaklarda aramaya gerek olmadığını herşeyin çıkış noktasının bireyin kendisi olduğunu anlatır. Bu nedenle canınızı sıkan durumlar için suçlu arayarak kurban rolunu ustlenmeyin. Ne yaşıyorsanız yaşayın aslında sizin bilinçaltınızdaki kodlardan dolayı yaşıyorsunuz. Hatalı anılardan arınmanız onları sevgiye dönüştürmeniz gerekiyor. Kısaca her dinde bahsedilen arınma sürecini yaşamalısınız. Sizin ve atalarının hatalarından doğan hatalı anıların etkisinden af dileyerek, kendinize, diğer insanlara, doğaya, hayvanlara kısaca herşeye sevgi duyarak arınabilirsiniz. Herşeye sevgi duymak kolay değil tabii ki ama -belki de- dünyaya geliş amacımız, herşeyi sevebilmek herşeyle herkesle bir bütün olmak, bütünü tamamlamak olsa gerek.

Sevgi dolu güzel günler sizlerin olması dileğiyle, kendinize zaman ayırmayı, kendinizle çalışmayı unutmayın ama olayın en temelinde kendinize koşulsuz bir sevgi duyun. İçinizde başlattığınız bu sevgi seli inanın etrafınızı, dünyanızı  da tamamen değiştirecektir.

Çağatay