Zengin İçerik İçin Tıklayınız !

20 Nisan 2014 Pazar

Mobil Haberleşme Tarihçem

Uzaklar Artık Yakın... Peki Ya Yakınlar ? - Mobile Communication History


İlk Kısa Mesaj - First SMS

Sene 1993... İlkokul 3. sınıftayım. En iyi arkadaşım Bahadir, hem sınıf arkadaşım hem de aynı polis lojmanlarında oturuyoruz. Bir gün evin önünde oynarken, muhtemelen o dönem çok popüler olan "Karate Filmleri"nden bir yenisini daha izlemiş olmanın etkisiyle, filmde gördüğümüz hareketleri birbirimize yapmaya çalışıyoruz. Derken olay ciddiye biniyor ve birbirimize girişiyoruz :). Bunu gören Bahadır'ın annesi, faturayı neden bana kesiyor bilinmez ama balkondan beni bir güzel azarlıyor.

Ertesi gün okulda yine Bahadırla birlikteyiz. Çocukluğun en güzel yanı. Ne kin, nefret ne de benzeri gereksiz kötü duygular. Hiç bir şey olmamış gibi gene birlikte koşuşturuyoruz. Okul çıkışı eve gidip bir şeyler yiyip tekrar sokağa çıkınca ilk işim yine Bahadır'ı evinden dışarıya çağırmak. Oturdukları apartmanın önüne gidiyorum. Zile basıyorum ama Bahadır, balkonlarında bir görünüp bir kayboluyor sonra ses seda yok. Bir anlam veremiyorum. Biraz bekleyip tekrar zillerine basıyorum. Bahadır, yine balkonda görünüp kayboluyor ama bu sefer durum biraz farklı. Balkondan aşağı bir şey bırakıyor. 5. kattan süzüle süzüle gelen bu cisim yaklaştıkça bir kağıt parçası olduğunu anlıyorum. Yere düşen kağıdı elime alıp açtığımda, 80 yapraklı kareli matematik defterinin kenarından koparılmış bir kağıt parçası olduğunu fark ediyorum. Ama içinde matematik işlemleri yok. Kısa bir mesaj yazılı : "Annem seninle arkadaşlık etmemi istemiyor. "

Tarihte kablosuz iletişim ile aldığım ilk kısa mesaj olması açısından benim için çok önemlidir. Ayrıca daha sonraki yıllarda yaşanacak mobil iletişim devriminin de bir habercisi olmuştu, benim açımdan. Hatta sene 2014 olmasına rağmen Galasataray Teknik Direktörü Mancini, bile sahadaki futbolculara taktik bilgisi yollarken hala bu teknolojiyi kullanıyor. 





Çocukluk yıllarımda, babamın polis olması nedeniyle evimizden hiç telsiz eksik olmazdı. Haliyle benim de ilgimi çekiyordu. Sene 1994 ve ben babamdan, bana telsiz almasını istemiştim. Sağ olsun beni kırmamış, bir çift "Walkie Talkie" almıştı. Telsizin diğer tekini apartmandaki çocuklardan birine verip evden eve telsiz görüşmeleri yapar, baya baya havaya girerdik. Hatta telsiz görüşmeleri esnasında, gaza gelip sanki düşman hattında haberleşircesine kanepe arkasına saklandığımı hatırlarım. Bir de o dönem evlere tüp dağıtımı yapan araçlar da haberleşme için telsiz kullanırdı. Telsizlerinin kullandığı frekans bandı ile bizim oyuncak telsizlerin frekans bandları aynı olsa gerek çünkü evin etrafından geçen tüp dağıtım araçlarının telsiz konuşmaları, bizim "Walkie Talkie" lerde dinlenebiliyordu. Hangi eve ne tür tüp (büyük, küçük, piknik tüpü gibi) götürüldüğünü bilmek diğer arkadaşlara hava atmak açısından çok önemli bir istihbarat bilgisiydi. Gerçi sonrasında bu yaşıma kadar istihbarat edinmedeki başarım bundan daha ileriye gidemedi. :)




Sonraki yıllarda insanların elinde cep telefonları görmeye başlamıştım ama kullanımı çok yaygın değildi. Daha çok yüksek gelirli insanlar kullanabiliyordu. Ayrıca zaten yaş olarak da yeterli yaşta olmadığımdan cep telefonu için bir süre beklemek durumunda kalmıştım. Ama olsun bilgisayarlar artık tam olarak hayatımıza girmişti. İnternet kafedeki yada evdeki PC'lerle insanlar farklı lokasyonlardan birbirleri ile haberleşmeye başlamıştı. "Chat Kanalları" diye bir olay vardı ve insanlar çılgınca bu kanallarda yazışıyordu. En bilinen adıyla  "Mirc Kanalları". Ekranda yazılı bir "nickname" ve göremediğin ama karşıdan sana cevap veren bir başka insan. Açıkçası pek hoşuma gitmemişti. Onun yerine ICQ kullanıyordum. En azından tanıdığım insanların hesaplarına ait numaraları yazıyordum ve karşımdaki kişinin kim olduğundan emindim. Ama sonra ICQ üzerinden karşıdaki bilgisayarı kontrol etme yada diğer bir tabirle "Hackleme" durumları söz konusu olunca o platformu da terk etmek durumunda kalmıştı.

Derken yıllar geçti ...Ve sene 2000. İlk cep telefonumu aldım. Her şey güzeldi yalnız kontör diye bir terim vardı. 100 kontör yüklüyordun ve 6 saniyelik konuşma "1 kontör", 160 harf kullanma imkanı tanıyan kısa mesaj da "2 kontör" . 100 kontör yükler yüklemez, mesajlaşma yüzünden tüm kontörü bitirirdim. Genelde 1 kontör kalırdı. Bir sonraki kontör yüklemesi ne zaman olur bilinmez, o zamana kadar tek kontörle idare ederdim. Cep telefonu kullanan hemen hemen bütün arkadaşlarım için durum benimle aynıydı. Kalan tek kontör yüzünden mesaj yazamayıp birbirine çağrı atan o efsanevi nesil, mors alfabesini bu sayede çözdü :) Sonraki yıllarda cep telefonu ücret tarifeleri makul seviyelere indi de bu sayede mors alfabesi kullanmaktan kurtulduk.


Devamında ise üniversite yıllarımda evlere ADSL hizmeti gelmesi ile başlayan MSN furyası. Hem görüntülü hem sesli hem de yazılı mesajlaşma imkanı. Üniversite yıllarıma damga vuran da MSN'dir.

Sonrasında zaten Facebook geldi. Derken telefonlardan internet erişimi ve artık kimin nerede olduğunun bir önemi kalmadı. İster yurt dışında ister yurt içinde, nerede olursa olsunlar, farklı uygulamalar sayesinde (skype, viber, whatsapp, vs) bilgisayarlarının ve cep telefonlarının yardımıyla mobil iletişim ağları üzerinden insanlar birbirine bağlandı. Dünya küçük bir köy olmadıysa da olmasına çok da uzak değiliz.

Ama tabii mobil iletişimin bir de yan etkileri görülmeye başlandı. 



Uzaklar yakın olurken yakınlar da bir o kadar uzak oldu. İnsanlar artık yan yana otururken konuşmaz oldu. Herkes, telefonuna kurduğu sosyal ağ uygulamalarını kontrol eder oldu. Kim neyi beğenmiş, ne yorum yapmış yada ne paylaşmış. Hatta yanında oturan insanla konuşmaktansa aynı kişi ile sosyal ağ üzerinden yazışır oldu :) Açıkçası sosyal hayatta iletişim garip bir hal aldı. Bakalım önümüzdeki yıllar, insanlar arasındaki sosyal iletişim adına daha neler getirecek. Merakla takip ediyoruz.

Cagatay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder