Gri İstanbul Sabahına Günaydın
Sabah gözlerimi araladım. Hava yine gri. Yatağın içinden bile hissedilen bir soğuk dışarda. Bütün gün yatsam o da olmayacak. Ama sıcak yatağı terk etmek de zor derken kalktım giyindim.Evden çıktım. Merdivenleri iniyorum. İnerken de bir yandan kaç merdiven indiğimi sayıyorum. Bunu neden yaptığımı hiç bilmiyorum ama saydım 86 basamak indim. Ev 5. kat maalesef.
Apartmanın kapısına geldim. Kapıyı açmak için kapıyı kendime doğru çekeyim derken kapı bir an çok ağır geldi. Daha evvel hiç dikkat etmemişim ama bizim apartmanın kapısını açmak için öncesinde baya baya ısınma hareketleri yapmak lazım yoksa kasta ani zorlanma nedeniyle sakatlanırsın. Bu gereksiz detaya niye takıldım. Kafamda onun da açıklaması yok tabii. Sanırım gri gökyüzü beni gerçekten bozuyor.
Apartmandan çıktım. Bizim Reco, köşede merdiven altında bekliyor . Koşarak geldi. Kedicik aç. Mama bekliyor ama ben daha gündelik hayata motive olamamışım. Mama aklıma bile gelmedi. Bizim sadık arkadaşı aç bırakmak da olmaz. Az evvel saymıştım: 86 basamak. Bir de açması zor giriş kapısı var. Kapıyı bu sefer zorlanmadan ittim. Kollar ısınmıştı haliyle :) 86 basamağı da çıktım. Mamayı aldım ve geri geldim. Seviyorum bizim Reco'yu. Aç bırakamazdım.
Arabamın yanına gittim. Yine toz, toprak, çamur... Araba ne hale gelmiş. Eskiden arabaları branda ile kapatırlardı. Hiç sevmezdim, branda ile kapatılmış arabaları. Ama sanırım ben de yakında kapatacağım. Daha 3 gün önce yıkattığım araba şu an tozla kaplı halde araba hariç bir çok şeye benziyor :) Sürücü koltuğuna oturunca bir huzur geldi. Araba kullanmayı seviyorum. Tekrardan havamı yakalamaya başlamıştım. Dikiz aynasını kontrol ettim. Direksiyonu kırdım ve yola koyuldum. Sonra radyoyu açtım. Açmasa mıydım acaba ...
Sürücü koltuğunda keyfim yerine gelirken, radyoda denk geldiğim şarkı, efsane klasiklerden. Beni o an aldı götürdü. Şarkının sözleri sabah sabah ruhuma çok fazla gelmişti. Sözlerini duymamış olsam melodisi bile zaten yeterince etkileyiciydi. Her bir cümlesi ayrı ayrı zihnimde bir şeyleri titreştiriyordu. Gözlerimin önünden bir çok kare geçti. Çeşit çeşit hatıranın anlık görüntüleri beliriyordu zihnimde. Bu müthiş şarkı da arka plandaki fon müziği olarak her görüntüyü daha da vurucu kılıyordu. Derinde kalan, unutulmaya yakın her hatırayı su üstüne çıkardı. Bir güzel cilaladı ve tekrar tekrar parlattı, bu şarkı. Sonra yapmayı unuttuklarımı, hiç yapmamam gerekenleri, pişmanlıklarımı ve eksik kalanları da döktü ortalığa. En sonunda da ana fikri önüme koydu : I'll keep the candles burning ... Bir kaç dakika içinde de yerini başka bir şarkıya bıraktı. Bitti gitti.
Modern Talking - You're My Heart You're My Soul
Deep in my heart, there's a fire
That's a burning heart
Deep in my heart, there's desire for a start
I'm dying in emotion
It's my world in fantasy
I'm living in my, living in my dreams
You're my heart, you're my soul
I keep it shining everywhere I go
You're my heart, you're my soul
I'll be holding you forever, stay with you together
You're my heart, you're my soul
Yeah, a feeling that our love will grow
You're my heart, you're my soul
That's the only thing I really know
Let's close the door and believe my burning heart
Feeling alright, come on, open up your heart
I'll keep the candles burning
Let your body melt in mine
I'm living in my, living in my dreams
Cagatay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder